24 Ağustos 2009 Pazartesi
Sanat ne içindir?
Beşik kertmesi denen çağdışı çiftleşme sistemi, aslında ergenlik çağı ve sonrasındaki erkek çocukları korumaya yönelik bir hareketmiş kafadan.
Düşünüyorum da, binlerce genç insan, sırf çiftleşmek için barlarda, kulüplerde, konserlerde, facebook'ta, yonja'da, 80630'da vs.'de zamanlarını, paralarını ve karaciğerlerini harcıyorlar. Oysa ki eskiden ergenliğe ulaşan adamın önüne koyuyorlar "al bu senin manitan olacak" diye. Gam yok, tasa yok, "bara gideyim, karı kaldırayım" diye bir dert yok, "spor yapayım, üçgen olayım" diye bir dert yok.
Ki bakıldığında geleneksel türk halk müziğini icra eden adamlar hep gariban adamlar. Eline sazı alıp dere boyunda, çeşme başında türkü söylemenin başka bir amacı olacağını zannetmiyorum. O yıllarda Anadolu'dan herhangi bir sanat akımına dair pek bir şey yapılmamış olması da bu tezimi destekler nitelikte sanırım. Çünkü az önce de söylediğim gibi, gerek yok. Sarıların oğluyla, Battalların kızının evleneceğine zaten daha doğarken karar verilmiş. Bu adam niye resimle, müzikle vs. ile uğraşsın ki. Gider bütün gün kahvede bezik oynar.
Ki günümüzde herkesin müzisyen, herkesin grafiker, geri kalanının da art direktör olmasını da başka bir şekilde açıklamak mümkün gelmiyor bana.
Sanat sanat için midir?
Sanat toplum için midir?
Hayır arkadaşım! Sanat kadın içindir!
Kimse kendini kandırmasın!
Fonda: David Bowie - Saviour Machine
Ennio Morricone - Ecstasy of Gold Tweet
23 Ağustos 2009 Pazar
SCALPED
Jason Aaron bütün bu öğeleri o kadar güzel bir dille, o kadar akıcı ve vurucu anlatılmış ki, okurken yer yer mideme yumruk yemiş gibi oldum. Tabii ki bunda R.M. Guera'nın karanlık ve noir çizgisinin de payı büyük.
Kendisi de oldukça alt tabakada yetişmiş bir insan olan Aaron, olaya o kadar hakim ki, acaba kendisi de kızılderili kökenli ya da en azından kızılderili nüfusunun yoğun olduğu bir bölgede mi yetişmiş diye düşünmeden edemedim. Bir çok diyalog hasta derecede güzel ama benim favorim şu oldu:
Ve bu serinin enteresan taraflarından biri de şu: Bana bu seriyi ısrarla tavsiye eden kişi M.Kutlukhan Perker oldu. Ki kendisi de bir Vertigo çizeri. Bunun yanında, bütün ciltlerin kapaklarında, sağlam yazar ve çizerlerin övgüleri var ve resmen önsöz yazmak için yarışıyorlar. Bunların başında Brian K. Vaughan ve Garth Ennis geliyor. Perker'in de söylediği birşey vardı, "bu seri hakettiği ilgiyi görmüyor hala" demişti. Ve sanırım Vertigo ailesinin geneli de böyle düşünüyor ve sürekli destek veriyorlar. Garth Ennis bile "blog this book" yazmış kitap için. Ben de büyük bir Ennis hayranı olarak bu gaza gelmiş bulunmaktayım.
Hate Free Zone 5: Pink Bubbles Go Ape
Fon Müziği: Nas - Nas is like Tweet
22 Ağustos 2009 Cumartesi
...gibi
Hiç birşey olmamış gibi hareket etmek de güzel de, ya içini kemiren şey?
Bir daha ne zaman böyle birşey başıma gelecek ki?
Red Hot Chili Peppers - Breaking the girl
diyor ki:
"she meant you no harm"
Belki doğru, belki değil...
Hemen ardından:
Blonde Redhead - 23
Tweet
9 Ağustos 2009 Pazar
Hate Free Zone 4: Yok
-Hayırlı işler abi, sizde boş cd var mı?
-Yok.
-Boş cd yok mu?
-Yok.
Sanki gerizekalı olan o değil de benmişim gibi, bir de tersten soruyor. Acaba şaşırıp var der miyim?
Bak yine halden anlayan winamp kafası:
FSOL - Eyes pop, skin explodes, everybody dead Tweet
Loop Kafası 01: My Kingdom
Ben bunları yazarken ne mi çalıyordu?
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Apollo's Song
Dünyanın viskisini içip, o kitabı hatırlamak insana neler yaptırabilir?
İnsanın aklına ilk olarak sağa sola saldırmış olma ihtimali geliyor tabii ki...
Ama tam tersi olabiliyormuş. Kitabın varmak istediği noktaya da varılabiliyormuş.
Sonra korku sarıyormuş insanın içini.
Merakla karışık korku insanı gitgide daha da daraltıyormuş.
Ve herşeyden daha da sıkılmaya başlıyormuş.
Peki ama neden ben?
Dünyanın en klişe sorusunu kendime sormaktan da sıkıldım artık!
Alice in Chains - Heaven Beside You (Hell Within) Tweet
4 Ağustos 2009 Salı
Uzak ya da Yakın
"Birer bira içeriz" desturuyla yola çıkıp gece 2:30 da şen şakrak evlere dağılmak.
Çin Büfe'ye dönen yol üzerindeki sarı demirlerden birinde ayakkabımı bağlarken arkamdan geçen taksicinin camdan kafayı uzatıp "okeey okeey" diye bağırması...
Gece bir noktadan sonra Thales'e doğru yürürken, sokaktaki türkü barların kapısındaki hanutçulardan birinin omuzuma sarılıp "kamooon mister, velkaaam" diye bizi bara davet etmesi...
10 senedir Taksim'de olmama rağmen, dün gece, bütün Taksim'in beni turist sanması...
Biz Urban'da oturup bira içerken, Alkan'ın araması, "abi biz Özlem'in doğumgününü nerede kutlayalım?" diye sorması ve benim "Abi senin karının doğumgünü, nerede kutlayacağını bana mı soruyorsun?" diyerek kopmam; kopmamız...
Seneler içinde hiç değişmeyen şeyin, bütün bu garip olayların bir şekilde biz birlikte birşeyler yapıyorken başımıza gelmesi ya da bana öyle geliyor olması...
bu esnada çalan şarkılar:
Barber - Adagio for Strings
Unkle - Be There Tweet
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Hate Free Zone 3: Misanthropy
Sonra bir de bende arıza varmış gibi davranıyorlar ki o zaman daha da nefret ediyorum kendilerinden.
Yani hepinizin gideceği yer aynı eninde sonunda. Bu kadar gerizekalı olmaya ne gerek var?
Alias&Ehren - Cobblestoned Walz Tweet
1 Ağustos 2009 Cumartesi
Bass!!!
Yine elim ayağım titremeye başladı. Evde 2 tane bass var ama aylardır elime almıyorum. Bunun birincil gerekçesi de sap-entonasyon ayarlarını yaptırmak için Tünel'e götürmek zorunda olmam ve buna çok üşenmem. Ama hani sara krizi geçirir gibi yerde ağzımdan köpükler çıkartacak kadar çok özledim çalmayı. Sahne kısmından bahsetmek bile istemiyorum, netekim herhangi bir sahnede çalmak için canımı verebilirim.
Ve bu konuyla alakasız olarak bazen düşünüyorum da bir insan ne kadar şanssız olabilir diye... Sonra kendi kendime "loser kafası bunlar lan" diyip kızıyorum. Ama su götürmez bir çöl bedevisi durumu da yok değil. Ya da bok boku çeker hesabı; o kadar boktan bir insanım ki bütün boktan olaylar beni buluyor.
Primus-Nature Boy
Diyor ki,
'Cause you don't see me,
No one can see me!
Keşke...
Tweet