24 Aralık 2009 Perşembe

Hediyelik Eşya Kafası 3

Bu da USB'den takınca şınav çeken Mr.T! Ve evet itiraf ediyorum Jay Leno izledim ve hepsini orada gördüm. Gerçi bir sürü şey gösterdi de bu 3 tanesi (bkz. önceki bloglar) feci hoşuma gitti.  


 Tıkır tıkır şınav çekiyor valla. Çok fantastik. 

Bunu almak isteyen olursa: http://www.audiocubes.com 




Sia - Taken For Granted

Hediyelik Eşya Kafası 2


Evet ben bu açacaktan istiyorum! Ses de çıkartıyor üstelik. Yani miyavlıyor kalem açarken. Ofis hayatım yok ama kurşun kalem can değildir de nedir?

 buradan alabiliyorsunuz ama out of stock diyor malesef:

 http://www.perpetualkid.com/sharp-end-cat-pencil-sharpener.aspx


 prokofiev - romeo and juliet, op.64 -- dance of the knights

 (entel, dantel, shantel)



Hediyelik Eşya Kafası 1

Böyle bir şişe açacağı var ve adamlar bunu videoyla tanıtmışlar. Fırsatlar ülkesi dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Sınırsız geyik!

Deer Rump Bottle Opener Video from Jon Ballard on Vimeo.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Boyu mu? İşlevi mi?


Bu fotoğrafı, Emir Yardımcı Tokyo'da çekmiş. Ben de yine çaldım tabii ki.
Oturduğum yerden "7'den 77'ye" kafasına girdim. Millet geziyor, ben fotoları kullanıyorum.

Yine kelimelerin kifayetsiz kaldığı durumlardan biri.
Übermatrak olduğu da kesin!
Ve adamların mizah anlayışı da güzel bence.

Rueben Bell - Superjock

Hate Free Zone 9: Address, I Dress

Bildiğin adresi sormak da neyin nesi?
"Bu Zoe'nin üst katında bir kostümcü vardı!"
"Var hala."
"Öyle mi? Çok teşekkürler"

Adam emin olmak istiyor. Adam şüphelere garketmiş.
"Ya artık yoksa?" korkusu tüm benliğini sarmış.
Bana sorana kadar gidip zile bassa, kostüme doyacak!

Antonio Carlos Jobim - Brazil

19 Aralık 2009 Cumartesi

Zıkkım!

Bir sürü şey var kafamda yazmak istediğim ama bu isteğimi kesinlikle hayata geçirememekteyim.

Ne kadar skik bir durum olduğunu tarif etmem de pek mümkün değil. 

Karaciğerim bana hareket çekti. Bakalım sırada hangi hayati organım var?


Eskilerden geliyor:

Smashing Pumpkins - Cherub Rock

"Should have listened when I was told"

Retry?

Do you want to retry?

Prees [Enter] for Yes or  [Esc] for No


Autechre - Cichli




13 Aralık 2009 Pazar

HİLMİ 422



Bir mandalinaya bu sticker'ı yapıştıran kişi, ne çeşit bir ruh hastasıdır çok merak etmekteyim.

İşyerine aldığımız bir kilo mandalina bu şekilde çıktı poşetten. Kim bilir daha kaç mandalinaya yapıştırdılar bu stickerları. 









Carleen & Groovers - Right On


12 Aralık 2009 Cumartesi

Stop! Hammertime!


Bu fotoğrafı Gökçe Umur'un Romanya'da çektiği fotoğraflardan oluşan albümünden, izinli olarak çaldım. 

  





Lovage - Everyone Has a Summer




9 Aralık 2009 Çarşamba

Bu da Bize Kapak Olsun 3: Deadpool-Merc with a Mouth

Bu sefer serinin ilk 6 sayısının kapağını komple veriyorum. Arthur Suydam kült film afişlerine yaptığı saygı duruşuyla, beni de bu seriye bağımlı hale getirdi .
Future Sound of London - Tired (winamp kafası. doğru zamanda anlamlı şarkılar vermek)






































































Bu nasıl kostüm???


Yani söyleyecek pek bir şey de bulamadım. Sabah sabah içtiğim çay burnumdan geliyordu az daha.

Quantic - Common Knowledge

7 Aralık 2009 Pazartesi

Transfoltron!

Yani tamam güzel bir flash disk yapmışsınız ama Voltron ve Transformers'ın bu derece harmanlandığı başka bir ürün bilmiyorum ben.

FAIL!

http://www.geekalerts.com/transformers-usb-flash-drive/


Tortoise- Firefly


26 Kasım 2009 Perşembe

Genel Görünüm

Çoktandır ihmal edilen bir blog sayfası durumu söz konusu.

Çok çalışmaktan deliren bünyeler, acı kayıplar, saçma sapan bir hayat.

Saçma sapan insanlar. 

Ama bütün bunlar doludizgin süregiderken, neden hayatımızdaki güzel insanlar toprağa karışıyor?

Çok fazla görüşmüyorduk belki, ama aynı iş yerini, aynı sokağı, aynı votkayı-birayı vs. paylaşmak hep büyük bir keyif olmuştu benim için. Çeviri yaparken darlandığımda msn'de görmek hep içimi rahatlatmıştı. İçip içip DC-Vertigo geyiği yapmak ne güzeldi.

Daha önce de sağa sola yazdığım şeyleri burada toparlama ihtiyacı hissediyorum. Aklımda kalan en eski cümle: "This is Aleph and you are on the Global Frequency!"

Belki başka şeyler de konuşmuşuzdur öncesinde (kesin konuşmuşuzdur) ama üzerinde geyik çevirdiğimiz en eski konu bu şekilde kayıtlara geçmiş bende.

Son görüşüm bizim pastanenin köşesinde olsa da aklımda kalan son konuşma "abi karar verdim, vigilante olacağım" cümlesi. Ve hala ara ara kendime kızıyorum kitap fuarına gitmediğim için. Keşke üşenmeseydim de kıçımı kaldırıp gitseydim.

Sokakta, nefes alması bile yasaklanması gereken bir sürü insan varken, nefesi ancak bu kadarına yeten arkadaşım da huzur içinde yatsın. Ki ben eminim şu an huzurlu olduğuna. Nefret ettiği bir çok şeyi geride bıraktı.

 Standart Winamp ibnelikleri: Pink Floyd - Remember a Day

6 Kasım 2009 Cuma

Hate Free Zone 8: Dizi Kafası

Taksim'de başıboş gezen bir sürü zibididen kurtulmak için yöntem:

Çakma bir dizi seti kurulur. Işıklar, paneller, kameralar vs.vs.

Ve bu aletleri görür görmez oraya toplanan yaklaşık 300 kişilik bir grup, kamyonlara bindirilip, İstanbul İl Sınırı yazan tabelalardan birinin dibine bırakılır. Biraz Umut Sarıkaya çakması gibi oldu ama ayaklarına beton döküp denize atmaktan daha çevre dostu bir eylem olduğu da kesin. 

Aslında o kadar da huzurlu şeyler dinliyorum ki şu an...

Vangelis - Tears in the Rain (Blade Runner)

Kitaro - Silver Moon (Silk Road)

falan... 

20 Ekim 2009 Salı

Rım rım rım rım rım rım rım


jose gonzales - all you deliver






Adamımsın!


Hani zaten sürüngen hastası bir adamım ama bu ne lan?

Şirin misin?


Modeli de Axalotl. Bir tür semender.
Jose Gonzales - Heartbeats

19 Ekim 2009 Pazartesi

Viski in dı Carrroooo

Bir cumartesi gecesi...
Barda içilen bir miktar cin, bir miktar bira üzerine Tünel meydanına gitmeye karar verilir.
Tomtom bir tane bira ikram eder. Sonrasında Bolshy elindeki bir bardak Jameson'ı "Abi ben daha fazla içemiycem, al sen devam et" diyerek elime tutuşturur.
Tam ben onu içmeye başlamışken, gelen bir telefon ile Bolshy eve gitmek zorunda kalır.
Ben de "Ne işim var tek başıma burada?" kafasıyla eve gitmeye karar veririm ama elimde bir bardak dolusu Jameson hala durmaktadır. Sonrası:
O kafayla o viskiyi orada bırakmaya kıyamamak.
Taksiye elde bardakla binmek. Ve akabinde taksiciden özür dilemek, anlayışla karşılanmak.
Takside içe içe eve kadar gitmek.
Taksiden inerken aynı taksiye üç kişilik bir grubun binmek istemesi ama kapı açıldığında elinde bir bardak viskiyle inen bir adam görüp -sanırım- mavi ekran vermeleri.
Eve girdiğimde ev halkının uyanık olması ve elimde bardakla beni görünce bir mavi ekran da onların vermesi.
Evet, kesinlikle yazmaya değer bir anı oldu.

Madlib - Stax
Cinematic Orchestra - Channel 1 Suite

16 Ekim 2009 Cuma

Flash!!! Derken...

Gün içerisinde Spider-Man: Crime and Punisher hikayesini okurken iki önemli detay öğrendim.


1. Flash Thompson karakterinin gerçek ismi: Eugene Thompson!


2. Flash lakabının ortaya çıkışı aşağıdaki karede gizli:

Fonda: Aesop Rock-No Regrets




15 Ekim 2009 Perşembe

Kulüp 46

Az önce içeri giren bir adam:
-Ya afedersiniz buralarda bir Kulüp 46 varmış. Issız filmi çekilmiş...
-45'lik.
-Efendim?
-Oranın adı 45'lik.
...
Bu nasıl bir kafadır? Kulüp 46 diye bir mekan ismi olabilir mi? Yani 2000'li yıllardayız artık.
"Bunlar 80'lerde kaldı, adam! Kendine gel!" diye bağırasım geldi.


Dj Shadow - Cisco Kid

8 Ekim 2009 Perşembe

Superman vs. Bizarro

Bugün aklıma takıldı. Superman ve Bizarro tamamen zıt hareket etmek zorundalar mantık olarak. Biri güzelse, diğeri çirkin. Biri açsa diğeri tok vs.vs.
Bu bağlamda Superman kabız olduğu vakit, Bizarro'nun cırcır olması gerekiyor. Aynı şekilde Superman cırcır olduysa, Bizarro'nun bir miktar peklik çekmesi de bir diğer olasılık.

Evet gerizekalı gibi oturdum bunları düşünüyorum.

Fonda Supertramp - Breakfast in America çalarsa olacağı bu tabi.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Bu da Bize Kapak Olsun 2: SuperM.Bison


Her zaman güzel kapaklara yer vermek sıkıcı olabilir. Mesela böylesine enteresan kapaklar da var hayatta.

Superman #691 kapağı güya ama sanki biraz Street Fighter'daki M.Bison'u andırmıyor mu?
(Halk arasında Mister Bison diye de bilinir)

Fon Müziği: (soma.fm) Baby Mammoth - Chicken Chiefly

Collected Essex County


Jeff Lemire'in 3 kitaptan oluşan Essex County serisinin derlenmiş hali geçti elime. Şöylesine bir göz atmak için elime aldığım 510 sayfalık kitap, 1,5 günde falan bitti sanırım. Ve bitene kadar da ağzıma sıçtı desek, yeridir. Hani öyle ki, hiç bitmesin istedim. Emekli bir yöresel buz hokeyi yıldızı, sürekli pelerin ve maskeyle gezen ve dayısıyla yaşayan 8-10 yaşlarında bir çocuk ve orta yaşlı bir hasta bakıcının hayatı hangi noktada kesişebilir ki?

Lemire bu insanları ve üç kuşak atalarını da aynı potada şiir gibi eritmiş. Ki 3 farklı kitap 3 farklı hikaye gibi gözükse de aslında aynı şeyi anlatıyorlar ve ortak bir finalde birleşiyorlar.

Okuduğum en iyi grafik romanlar listesinde Top 3' girdiğini de belirtmeliyim. Adamın çizgisi de inanılmaz güzel ve özgün bir çizgi. Zaten ödüle de doymamış ben ne diyorum ki daha?
Bu arada Essex County, Kanada'nın sıradan bir şehri. Ve tüm hikaye Essex ve taşraları arasında geçiyor.
Kitap Top Shelf etiketiyle çıkmış.
Fon Müziği: (soma.fm) Girl Eats Boy - Kill Pussy Kill

20 Eylül 2009 Pazar

Spidey

- İyi günler, sizde spaydırmen var mı? Türkiye'de Örümcek Adam diye de bilinir.
-Yok.

Bu da böyle bir anım oldu.

Fonda NTV Spor açık bu sefer müzik yerine. Zlatan çok acaip bir gol atmış Atletico Madrid ağlarına.

13 Eylül 2009 Pazar

Bu da bize kapak olsun 1



Bu da başka bir seri olacak diye umuyorum.

Gördüğüm zaman "ohannes" dediğim çizgi roman kapaklarına bir saygı duruşu diyelim.

Bu sayıyı almadığıma da fena pişman oldum sonradan. Sırf Iron Man'den nefret ediyorum diye almadım. O yüzden ilk sırayı bu kapağa verdim.

Çizen: David Aja

Çalan: Aphex Twin - Journey

4 Eylül 2009 Cuma

mahalle maçı yapmak isteyen?



Logan temalı ürünler serisi: 5

Halı saha maçı da olur eğer ayarlanırsa.

Kıran kırana maç neye benziyor görmek isteyenlere...

Riddle of Steel'mi çalıyordu az önce?

Hate Free Zone 7

Anladım ki bunlar özenle çalışıp geliyorlar.

-İyi günler. Kötü Kedi Şerafettin'in 2. kitabı var mı?
- Yok
-2. si yok mu?
- Yok.
-Peki iyi günler.

Ben sana 1.si var da demedim ki... Neyi zorluyorsun?

Ne çalıyor derseniz?
Anvil of Crom

3 Eylül 2009 Perşembe

Loop Kafası 02: Pink Floyd - Sheep


Hayatımıza yön veren şarkılara, eskilderden bir tanesiyle devam ediyoruz.


Hatırlıyorum da, ilk defa teyzem vermişti dinlemem için bu albümü: Pink Floyd - Animals. Sene 1992-1993 falan... Yazlıkta dinlemiştim. İlk dinlediğim Pink Floyd albümüydü yanlış hatırlamıyorsam. Genelinde gayet güzel giderken, bu şarkıya geldiğinde biraz agresifleşmeye başlıyor adamlar. Şarkının ana melodisinde adam şarkıyı söylerken birden vocoder yardımıyla synth'e bağlıyor vokali ki bu şekilde kullanılışına daha önce şahit olduğumu ya da buna benzer daha eski bir kayıt dinlediğimi de hatırlamıyorum.


Bana verdiği his, direk uzun yol hissi. Biraz da sanki durmaksızın koşma güdüsü.


Bu kadar sade bass rifleriyle bu kadar vurucu etki yapmak da büyük meziyet tabii ki. Bir de bu adamların grafikerlerine de alkış tutmak istiyorum. Aşağıdaki resim de bunu fazlasıyla hakediyor nitekim.



Evet bu esnada tabii ki de Pink Floyd - Sheep çalıyordu.

"Have you heard the news?"
"The dogs are dead!"

Hate Free Zone 6: Richie Sambora Vs. Deadpool

Akşam saatleri...
İçeri Sambora şapkalı, uzun saçlı, 19 yaşlarında falan bir dallama girer.
"Sizde Deadpool'a dair birşeyler var mıdır?" der.
1-2 tane fasikül gösteririm ama aklımdan geçen esas düşünce,
"Bir saniye arkada olması lazım" diyerek depoya inmek ve üzerimde Deadpool kostümü, elimde Uzi'ler ve sırtımda katanalarla karşısına geçip, "buyur canım, beni mi sordun?" demek olur.

Unkle - Hold My Hand

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Sanat ne içindir?

Bugün aklıma geldi de eskiler ne kadar ileri görüşlüymüşler aslında.
Beşik kertmesi denen çağdışı çiftleşme sistemi, aslında ergenlik çağı ve sonrasındaki erkek çocukları korumaya yönelik bir hareketmiş kafadan.
Düşünüyorum da, binlerce genç insan, sırf çiftleşmek için barlarda, kulüplerde, konserlerde, facebook'ta, yonja'da, 80630'da vs.'de zamanlarını, paralarını ve karaciğerlerini harcıyorlar. Oysa ki eskiden ergenliğe ulaşan adamın önüne koyuyorlar "al bu senin manitan olacak" diye. Gam yok, tasa yok, "bara gideyim, karı kaldırayım" diye bir dert yok, "spor yapayım, üçgen olayım" diye bir dert yok.
Ki bakıldığında geleneksel türk halk müziğini icra eden adamlar hep gariban adamlar. Eline sazı alıp dere boyunda, çeşme başında türkü söylemenin başka bir amacı olacağını zannetmiyorum. O yıllarda Anadolu'dan herhangi bir sanat akımına dair pek bir şey yapılmamış olması da bu tezimi destekler nitelikte sanırım. Çünkü az önce de söylediğim gibi, gerek yok. Sarıların oğluyla, Battalların kızının evleneceğine zaten daha doğarken karar verilmiş. Bu adam niye resimle, müzikle vs. ile uğraşsın ki. Gider bütün gün kahvede bezik oynar.
Ki günümüzde herkesin müzisyen, herkesin grafiker, geri kalanının da art direktör olmasını da başka bir şekilde açıklamak mümkün gelmiyor bana.
Sanat sanat için midir?
Sanat toplum için midir?
Hayır arkadaşım! Sanat kadın içindir!
Kimse kendini kandırmasın!

Fonda: David Bowie - Saviour Machine
Ennio Morricone - Ecstasy of Gold

23 Ağustos 2009 Pazar

SCALPED

Scalped, son zamanlarda Vertigo bünyesinde yayınlanmış en iyi serilerden biri. Belki de son yılların en iyisi.

Kızılderili yerleşkesinde geçen sert ve acımasız bir hikaye. İçinde ajitasyon olmayan nadir Kızılderili hikayelerinden biri.

Amerikan hükümetinin yok saydığı bir nüfus. Kabile reisi (ki kendisi tam manasıyla bir mafya babası) geleneğiyle orayı yönetmeye çalışan Red Crow, suç oranı kavramının artık hiç birşey ifade etmediği ve alkol-uyuşturucu tüketiminin ülke istatistiklerini bile altüst ettiği bir bölgede asayişi sağlamaya çalışan Dashiell Bad Horse ve müfettiş Falls Down, daha iyi şartlarda yaşamak için sürekli muhalif gösteriler yapan Gina Bad Horse ve yandaşları ve 3. sınıf FBI ajanları (ve tabii ki onların köstebekleri).

Jason Aaron bütün bu öğeleri o kadar güzel bir dille, o kadar akıcı ve vurucu anlatılmış ki, okurken yer yer mideme yumruk yemiş gibi oldum. Tabii ki bunda R.M. Guera'nın karanlık ve noir çizgisinin de payı büyük.

Kendisi de oldukça alt tabakada yetişmiş bir insan olan Aaron, olaya o kadar hakim ki, acaba kendisi de kızılderili kökenli ya da en azından kızılderili nüfusunun yoğun olduğu bir bölgede mi yetişmiş diye düşünmeden edemedim. Bir çok diyalog hasta derecede güzel ama benim favorim şu oldu:
-I want a lawyer.
-Lawyer can't help ya.
-Jesus Christ--!
-He can't help ya, either.

Ve bu serinin enteresan taraflarından biri de şu: Bana bu seriyi ısrarla tavsiye eden kişi M.Kutlukhan Perker oldu. Ki kendisi de bir Vertigo çizeri. Bunun yanında, bütün ciltlerin kapaklarında, sağlam yazar ve çizerlerin övgüleri var ve resmen önsöz yazmak için yarışıyorlar. Bunların başında Brian K. Vaughan ve Garth Ennis geliyor. Perker'in de söylediği birşey vardı, "bu seri hakettiği ilgiyi görmüyor hala" demişti. Ve sanırım Vertigo ailesinin geneli de böyle düşünüyor ve sürekli destek veriyorlar. Garth Ennis bile "blog this book" yazmış kitap için. Ben de büyük bir Ennis hayranı olarak bu gaza gelmiş bulunmaktayım.
Ve ben bütün bunları yazarken bana eşlik edenler:
Chemical Brothers - The Test
Blonde Redhead - Elephant Woman


Hate Free Zone 5: Pink Bubbles Go Ape

İstiklal'de yürürken sürekli karşıma çıkan mobil oyuncakçılar var bu aralar. Bir kısmı mavi ışıklı bir s.ki havaya fırlatıp duruyor. Yeterince sinir bozucu. Ama ikinci bir kısım var ki, daha da delirtiyor insanı: Ellerinde bir adet balon tabancası, dur durak bilmeksizin balon püskürtüyorlar etrafa. Yürürken bir anda etrafımda patlayan deterjan balonları görmek, normal insanları fazla etkilemiyordur belki. Ama suratımda patlayan 10-15 minik balon sonrasında aklıma gelen ilk şey, o balon tabancasını satan lavuğun elinden o zamazingoyu almak, adamı gırtlağına çökerek yere yatırmak ve o balon tabancasını herifin ağzına sokup 20 dakika boyunca aralıksız balon püskürtmek. Artık o balonlar kulaklarından mı yoksa başka bir tarafından mı çıkmaya başlar bilemiyorum. Çok da bir önemi yok zaten...

Fon Müziği: Nas - Nas is like

22 Ağustos 2009 Cumartesi

...gibi

Alkolün verdiği rahatlıkla içinden gelen herşeyi söylüyorsun ve akabinde eline geçen tek şey, sırtından bir yük kalkması gibi birşey oluyor. Ama aslında istediğin, o yükün sırtına daha çok binmesi.
Hiç birşey olmamış gibi hareket etmek de güzel de, ya içini kemiren şey?
Bir daha ne zaman böyle birşey başıma gelecek ki?

Red Hot Chili Peppers - Breaking the girl
diyor ki:
"she meant you no harm"
Belki doğru, belki değil...

Hemen ardından:
Blonde Redhead - 23

9 Ağustos 2009 Pazar

Hate Free Zone 4: Yok

Minimal bir diyalog ama insanı sinire kesmek için yeterli bence:

-Hayırlı işler abi, sizde boş cd var mı?
-Yok.
-Boş cd yok mu?
-Yok.

Sanki gerizekalı olan o değil de benmişim gibi, bir de tersten soruyor. Acaba şaşırıp var der miyim?

Bak yine halden anlayan winamp kafası:
FSOL - Eyes pop, skin explodes, everybody dead

Loop Kafası 01: My Kingdom






Vazgeçemediğim şarkılar hakkında da birşeyler yazmak istiyordum ne zamandır.
Bu şarkıyı ilk dinlediğimde sene 96, mevsim yaz.
Kuzenler Hollanda'dan bir çanta dolusu CD getirmişler buralarda bulamadıkları.
Bir tanesinin kapağı ve ismi bir acaip. Hiç duymamışım daha önce.
Future Sound of London - Dead Cities.
Lan dedim, ne karizmatikmiş herifler. Daha isimle vurdular beni.
Hayatımda hiç dinlemediğim bir tarza doğru yelken açtım ister istemez. Ve adamlar vazgeçilmezim oldu diyebilirim. Özellikle My Kingdom şarkısı devreye girdiği vakit hala tüylerim diken diken olur. 13 senedir hayatımın her döneminde, her ruh halimde dinlemişim ve dinlemeye de devam ediyorum.
Bu adamlara IDM-Ambient falan diyorlar tür olarak ama bence doğru tabir, Post-Apocalyptic.
Kafamda sürekli bir Blade Runner vs. atmosferi canlanıyor dinlerken(ki bu şarkıda filmin soundtrackinden alınmış samplelar da yok değil).
Bir dönem Quake, Duke Nukem falan oynarken deli gibi bu albümü dinliyordum. Direk atmosferimi yaratıyordum kendi kendime.
Şarkı aslında isim olarak da egomu fazlasıyla besliyor sanırım. Hayatım boyunca hep isteyip bir türlü elde edemediğim şey aslında kendi krallığım. Yaşadığım çevreyi domine etme huyum var zaten ama kontrol manyaklığı da devreye girince, orasını kendi krallığıma çevirmek için elimden geleni yapıyor buluyorum kendimi. Bir gün o da olacak, biliyorum ama sanırım pek de adil bir kral olmamı beklemeyecek kimse benden...

Ben bunları yazarken ne mi çalıyordu?

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Apollo's Song

Ultra-Violence üzerine yazılmış bir kitap, bir insanın hayatına ne kadar etki edebilir ki?
Dünyanın viskisini içip, o kitabı hatırlamak insana neler yaptırabilir?
İnsanın aklına ilk olarak sağa sola saldırmış olma ihtimali geliyor tabii ki...
Ama tam tersi olabiliyormuş. Kitabın varmak istediği noktaya da varılabiliyormuş.
Sonra korku sarıyormuş insanın içini.
Merakla karışık korku insanı gitgide daha da daraltıyormuş.
Ve herşeyden daha da sıkılmaya başlıyormuş.
Peki ama neden ben?
Dünyanın en klişe sorusunu kendime sormaktan da sıkıldım artık!

Alice in Chains - Heaven Beside You (Hell Within)

4 Ağustos 2009 Salı

Uzak ya da Yakın

Seneler sonra tekrar aynı şeylerden bahsetmek, hatta üzerine daha birsürü şeyden bahsetmek.
"Birer bira içeriz" desturuyla yola çıkıp gece 2:30 da şen şakrak evlere dağılmak.

Çin Büfe'ye dönen yol üzerindeki sarı demirlerden birinde ayakkabımı bağlarken arkamdan geçen taksicinin camdan kafayı uzatıp "okeey okeey" diye bağırması...

Gece bir noktadan sonra Thales'e doğru yürürken, sokaktaki türkü barların kapısındaki hanutçulardan birinin omuzuma sarılıp "kamooon mister, velkaaam" diye bizi bara davet etmesi...
10 senedir Taksim'de olmama rağmen, dün gece, bütün Taksim'in beni turist sanması...

Biz Urban'da oturup bira içerken, Alkan'ın araması, "abi biz Özlem'in doğumgününü nerede kutlayalım?" diye sorması ve benim "Abi senin karının doğumgünü, nerede kutlayacağını bana mı soruyorsun?" diyerek kopmam; kopmamız...

Seneler içinde hiç değişmeyen şeyin, bütün bu garip olayların bir şekilde biz birlikte birşeyler yapıyorken başımıza gelmesi ya da bana öyle geliyor olması...

bu esnada çalan şarkılar:

Barber - Adagio for Strings
Unkle - Be There

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Hate Free Zone 3: Misanthropy

İnsanlar kendilerinden nefret etmem için çok fazla seçenek sunuyorlar.
Sonra bir de bende arıza varmış gibi davranıyorlar ki o zaman daha da nefret ediyorum kendilerinden.
Yani hepinizin gideceği yer aynı eninde sonunda. Bu kadar gerizekalı olmaya ne gerek var?





Alias&Ehren - Cobblestoned Walz

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Bass!!!

      Yine elim ayağım titremeye başladı. Evde 2 tane bass var ama aylardır elime almıyorum. Bunun birincil gerekçesi de sap-entonasyon ayarlarını yaptırmak için Tünel'e götürmek zorunda olmam ve buna çok üşenmem. Ama hani sara krizi geçirir gibi yerde ağzımdan köpükler çıkartacak kadar çok özledim çalmayı. Sahne kısmından bahsetmek bile istemiyorum, netekim herhangi bir sahnede çalmak için canımı verebilirim. 

                                                         Ve bu konuyla alakasız olarak bazen düşünüyorum da bir insan ne kadar şanssız olabilir diye... Sonra kendi kendime "loser kafası bunlar lan" diyip kızıyorum. Ama su götürmez bir çöl bedevisi durumu da yok değil. Ya da bok boku çeker hesabı; o kadar boktan bir insanım ki bütün boktan olaylar beni buluyor. 

                                                           Primus-Nature Boy

                                                                    Diyor ki,

                                                       'Cause you don't see me,

                                                              No one can see me!

                                                                  Keşke...

30 Temmuz 2009 Perşembe

Thumbsucking Wolverine


Street Art San Francisco adlı kitaptan arakladım bunu. Detayları yazıyor ama yine de belirtmekte fayda var:
Aaron Noble'ın Thumbsucking Wolverine adlı eseriymiş bu. 2003 yılında yapmış. Sanırım Rigo ile birlikte yaptıkları bu projenin genel adı Superhero Warehouse.
Blockhead - Carnivores Unite

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Bazen

Bazen birini görüyorum ve bazen çok sevdiğim ama çok uzakta olan birine o kadar çok benzetiyorum ki...

Bir bakıyorum Complete Conan kitabını görünce gözlerinin içi parlıyor, bir bakıyorum Lone Wolf and Cub'ın ilk kitabını almış "Ben bunu alıyorum" diyor.

Ama o kadar sıradan bir isim ki aslında... 

Ben sadece izliyorum. Bazen sadece izlemek gerekiyor. Bazen de çekip çok uzaklara gidiyor insanlar.

Sixtoo - Daytime Drama

[yine winamp mucizesi]

Hate Free Zone 2: Geri Dönüşüm İnsanları

Hergün, heryerde karşımıza çıkan insanlar vardır; sırtlarında çuval iliştirilmiş bir arabayla falan çöp ayıklayıp satarak yaşamaya çalışan.

Yine hergün, heryerde karşımıza çıkan insanlar var; "abi açım be 1 tl versene" diyen. Vermeyince küfreden ve hatta tehdit savuran.

Bugün eve doğru yürürken iki tane genç kız gördüm. Çuvallı arabalarını kaldırımın kenarına çekmişler, bir apartman girişindeki merdiven altına çökmüşler, Uludağ Portakal eşliğinde ekmek arası birşeyler yiyorlar. O kadar sakin, temiz bir duruşları var ki... Zaten genelde de kimseye bulaşmayan, gerekmediği sürece pek konuşmayan, sadece konteynerin içinden çıkacak olan boş bira kutularına odaklanan insanlar bunlar. İşyerimin tam karşısında iki adet konteyner olması, bunları gözlemlemek için gayet elverişli bir ortam sunuyor bana. Ağzında pipoyla gezeni de var, üzerinde Binboa Votka gömleğiyle gezeni ve hatta Adidas ayakkabı giyeni de(tabii ki çöpten falan bulunmuş giysiler bunlar ama yine de gayet enteresan oluyorlar).

Şimdiye kadar bir tanesinin bile sağa sola sataştığına, birileriyle tartıştığına ya da çevreye en ufak bir rahatsızlık verdiğine şahit olmadım.

Şimdi hayatta kalmak için bu şekilde mücadele veren bir kesim varken gözlerimizin önünde, o "1tl versene" diye dolanan adamları, ayaklarına beton döküp boğazın serin sularına bırakasım geliyor desem vahşileşmiş olur muyum? Belki... Ama umurumda da olmaz!

Başta belirtmişim zaten, "nefret içerir" diye...

Nine Inch Nails-La Mer çalsa ne olur, çalmasa ne olur.

98 yılı falandı galiba, tomtom dinletmişti bu şarkıyı ilk.

Yeter bu kadar!

Reçel!

Logan Temalı Ürünler Serisi: 4
Gavur ellerde gören, duyan olursa, istiyorum bir kavanoz!
Nina Simone - Don't Smoke in Bed

Spike vs Clint!

-Ya ben Zagor gibi bir seri arıyorum ama ingilizce olsun vikvikvik
-Western seviyorsanız, Loveless var, güzeldir.
yanındaki kıza göstererek:
-Aaa bu güzelmiş! Aşkım bak burada ne var? Cowboy Bebop'a çok benziyor!

şimdi detay vermek istiyorum:
1. Loveless: Vertigo'dan çıkan, sert bir spaghetti western çizgi romanı.
2. Cowboy Bebop: Western'le uzaktan yakından alakası olmayan, meşhur Japon animesi ve
mangası.

Sonuç: Yanındaki dişiye hava atmak için, içinde Cowboy kelimesi geçen bir mangayı, Clint Eastwood kafasıyla özdeşleştirebilen insanlar, oksijen tüketmeye inatla devam ediyorlar!

Fonda: Fleet Foxes - Quiet Houses

28 Temmuz 2009 Salı

45 kere...!

İçeri dalan gerizekalı bir kız heyecanla sordu:

-Pardon, burası 45'lik mi?
-Yandaki bar 45'lik!
dedim.
Israr etti:
-Ama bize Gardrobe'un altı dediler!! (ki Gardrobe dediği yer de iki bina yanda oluyor)
Çıkıştım:
-Burası bar'a benziyor mu sizce? Yan taraftaki bar işte!!!
-Peki, teşekkürler...

Dün de ayrı bir idiot gelmişti:
- Abi bi yardım etsen bana...
Bekledim bakalım ne çıkacak altından.
-Nedir? dedim
-ÖSS kitapları arıyorum, dedi.
-Birader biz çizgi roman dükkanıyız. Bir bak etrafına, dedim.
-Ya biliyorum da(yalana bak), belki yardımcı olursun nerede bulabilirim falan diye kemkümvikvik...
-Sorman gereken en son kişiye soruyorsun şu an, cadde üstünde bir sürü kitapçı var, sorsana onlara, dedim.
-Ya onlara da soracağım da işte sence nerede bulabilirim?
-Bak hala bana sormaya devam ediyorsun ama!!!
-Ya evet de...
-Bilmiyorum arkadaşım, git sor diğer kitapçılara allallaa!!
-Peki, iyi günler...

Ben bu yazıyı yazıp, bütün bu insanların, çok değerli oksijenimizi boşa harcadıkları konusundaki tezimi kendi kendime yinelerken, fonda Alice in Chains - Angry Chair(unplugged) çalmaktaydı.
[Winamp ve hayata dair plug-in'leri]

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Oturan Sürüngen (ironik)



Bu resmi stumbleupon denen siteden çaldım. Ama buraya koymazsam çok içimde kalacaktı.

Sürüngen sevmek, ayrıcalıktır!

Fon müziği: Wu-Tang Clan - C.R.E.A.M.

Wilbur Wants to Kill Himself


Bu blogu açarken sinema yazısı yazacağımı ya da bu konuda ahkam keseceğimi falan hiç düşünmemiştim ama son zamanlarda en keyif alarak izlediğim (Punisher: War Zone vb. filmleri aynı kategoride değerlendirmiyoruz tabii ki) film herhalde buydu. 

1. Mekanlar, karakterler, oyunculuk, senaryo vs. herşey çok iyiydi. İskoçya'da film çekmek ne çeşit bir Danimarkalı'nın aklına gelir çok merak ettim gerçi ama atmosfer müthişti. 

2. Wilbur'un "Why don't you fuck off?" şeklindeki çıkışları ise insanı küfür etmeye özendirecek kadar güzel ve aksanlıydı. 

3. Ve bir intihar filminde  "hayat güzeldir aslında" gibi denyo bir açılıma sürüklenmemek de çok başarılı bir hareket olmuş. 

Bu kadar. 

Fon müziği: Pink Floyd - Dogs 

26 Temmuz 2009 Pazar

Hala neler oluyor?

Tamam anladık çok güzel rüya gördük hayatımızda nadiren de olsa ama aynı rüyayı iki gece üstüste görmek de nesi? 

Gerçi 3 de olsa hayır demem 33 de olsa hayır demem. Ama durum sağlıklı değil pek.

Ve evet hala kimseye analtamıyorum (ya da anlatmıyorum). 

Bir dönem çok acaip rüyalar görerek geçirdim gecelerimi. Bardaki müşterilere alev topu (bildiğin fireball) fırlatmaktan tut, bir Gerekli Şeyler dolusu insanı katanayla biçmeye kadar (bildiğin bloodbath). 

Şimdi yine o yolda ilerliyorum sanırım. Bilinçaltım fazla mesai yapıyor sürekli. 

Fon müziği: Future Sound of London - Glass 

Hayatım boyunca vazgeçemeyeceğim şarkılardan biri sanırım. Böyle bir grup şarkıya da ayrı bir zaman ayıracağım bir ara.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Hate Free Zone: 1

Alter kızların yanında gezen, ince-uzun, bıyıklı ve converse'li adamlardan cidden nefret ediyorum.
Belirgin özellikleri:
Beberuhi bir surat üzerine bırakılmış Ahmet Mekin bıyığı
Sırt Çantası
Kapri pantolon
Salaş ama "dizayn" bir t-shirt
Boğazlı Converse All-Star
Para sıçmak ama sürekli züğürt öğrenci modunda takılmak.
Ego'yu sırt çantasında taşımak.
Her konuda fikir sahibi olmak ve bunu çevremize yansıtmakta bir sakınca görmemek.
Dayak istemek.

Fon müziği: Mr Scruff - Valley of the Sausages

Renkli Gazoz!



Logan temalı ürünler serisi: 3

Hayatımda bu kadar güzel bir gazoz kapağı (tapa) gördüğümü hatırlamıyorum.

Fonda: Fleet Foxes - Your Protector

Neler oluyor?

Bir bilsem..!
Sanırım tatilim geldi çok fena.
Ve de çözümleyemediğim mide krampları baş gösteriyor.
Hayatımın en güzel rüyalarından birini gördüm ayrıca. Ama kimseye anlatamıyorum da.
Mal gibi oldum, böyle kendi kendime konuşuyormuşum gibi.

Fonda yine aynı şarkı:
Lavender Diamond - Oh No

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Çarşamba'yı sel mi aldı ne?

Bir günü komple yok saymak nasıl bir kafa acaba?

Salı günü, kendimi Pazartesi'yi yaşıyor olduğuma öylesine inandırmışım ki, Çarşamba sabah erken gitmem gereken işe direk öğlen telefonla çağrılarak gidebildim.

Pazartesi gelen ve bir film çekimi için poster isteyen bir müşteri, Salı günü arayıp "yarın kaçta orada olursunuz?" dediği vakit, gayet rahat bir şekilde "12:00-12:30 arası" diyebilmişim.

Çünkü o sırada hala Pazartesi'yi yaşıyorum ben. 

Sonra eve gelip, bira açıp, film koyup (Wilbur wants to kill himself - ki bu başka bir blogpost konusu olacaktır-)  geç saatlere kadar izleyebilmişim. Telefonun alarmını da sabah 10:30 a kurmuşum. Geniş geniş hazırlanır, kahvaltımı eder öyle giderim işe diye.

Sabah işyerinden biri telefonla arayıp "abi sen gelmiyor musun bugün?" diye sorduğunda ters cevaplar verebilecek kadar Salı sanmışım koskoca Çarşambayı. 

Sonrası: Taksiye koşmak, trafiğe takılmak, taksicinin alkolik olması, karısının evden kovmuş olması ve ehliyetini evde unutması sonucu ceza yemiş olması (karısı eve sokmuyormuş). Yol boyu sigara yasağına sövmesi, günde kaç büyük rakı içtiği konusunda çeşitli savlar ortaya atması ama bunları anlatırken -allahtan- ayık olması...

Bunları yazarken fonda Aesop Rock - Bent Life çalması...

21 Temmuz 2009 Salı

Logan Sağlık Ocağı



Logan Temalı Ürünler Serisi: 2

Fon Müziği: Lavender Diamond - Oh No

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Çizgi Roman Bilirkişi Tablosu

1. KADEME: Bunlar en çok ve en iyi bilen kişiler. Çizgi roman okuma yüzdeleri %0.5 ile %1 civarı. Genelde X-Men filmlerini izleyip bütün Marvel evreni hakkında derin bir bilgiye sahip olabiliyorlar. Ama Hardcover ve TPB arasındaki farkı bir türlü öğrenemiyorlar. Gerçi bunlar TPB ve fasikül arasındaki farkı da bir türlü öğrenemiyorlar. Watchmen'in 12 kitaptan oluştuğunu inatla savunan ciddi bir kitle yaşıyor bu topraklarda. Ama başta da dediğim gibi o kadar çok biliyorlar ki, şaşırırsınız!

2. KADEME: Sandman kafası. Bunlar, bütün çizgi roman dünyasının Sandman üzerinden döndüğünü zanneden orta kademedeki çizgi roman tutkunları. Vertigo dünyasının dışına çıkmak bir yana, içinde bile fazla gezinemiyorlar. En uzağa gidebileni, Lucifer okuyor. Bunlar 1. kademe kadar iddialı tipler değiller. Ama yine de çok biliyorlar.

3. KADEME: Bunlar ikiye ayrılıyorlar. Bir kısmı sınırlı olarak Marvel-DC takip ederken, ikinci kısım bağımsız çizgi roman tutkunları. Her iki grup da, istikrarlı ve düzenli takip eden kişilerden oluşuyor. Bunların sadece Vertigo-Dark Horse-Image ekseninde gezenlerini de düşünürsek üçe ayırmak da mümkün olabilir. Bilirkişilik konusunda mütevazi bir duruşları var.

4. KADEME: Bunlar, her türlü çizgi romanı, her yayınevini, her seriyi elinden geldiğince takip etmeye çalışan, hayatının ve maddi imkanlarının bir kısmını bu işe ayırmış, gerçek çizgi roman tutkunu adamlar. Ama bir bok bildikleri yok. 1.ve 2. kademedeki adamlar bunlardan daha engin bir bilgiye sahip olduklarını her fırsatta iddia etmekte hiç bir sakınca görmüyorlar.

KLASMAN DIŞI:
Bunlar küçük gruplar halinde yaşayan klasman dışı adamlar.
1. "Ben Marvel sevmem" adamı: Bu adam Marvel ve DC arasındaki farkı bilmeyen adamdır. Marvel onun için pelerin ve maske anlamına gelir. DC dendiğinde mavi ekran verenine rastlanmıştır.
2. Çeviri duayeni: Bu adam her dilden her dile çevirinin en iyisini, en güzelini bilir. Ama o hayalini kurduğu "rüya gibi çeviri"ye hiçbir zaman kavuşamamıştır. Japonca bilmediği halde Dark Horse'un Berserk çevirilerini hiç beğenmeyen örneklerine rastlanmıştır. Genelde Türkçe çevirileri okuyup, hepsine ağır eleştiriler sarfetmeyi kendisine bir görev bilmiştir. En beğendikleri çeviri, genelde en kötü olanıdır.

Fon Müziği: Husky Rescue - Rainbow Flows

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Yöreseller


Bu fotoğrafı, Lonely Planet'in Signspotting serisindeki kitaplardan birinde görüp saatlerce güldüğümü hatırlıyorum. (Ama resmi ben taramadım. Google'da buldum)
Çok merak ettim bu yöredeki insanların neye benzediğini.
Böyle devasa bir uyarı tabelası koyduklarına göre, ortada saçma bir durum olmalı.

Fon Müziği: Curtis Mayfield - (Don't Worry) If There is a Hell Below, We're All Going to Go

I kalp Logan


Logan temalı ürünler serisi: 1


Fon Müziği: American Analog Set - Cool Kids Keep

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Nil Suratı Görmek

Standart bir çarşamba akşamı idi. İstiklal'den Balo Sokak'a döneyazmıştım ki, önümde zart diye duran bir mini cooper'ın sağ ön koltuğunun camında Nil Karaib(korsanı) suratıyla burun buruna geldim. Cama yapışmış bir şekilde gözünü dikti anlamsızca. Lan? tepkisini vermem ve kafamı çevirip uzaklaşmam birbirini takip ederken şunu düşündüm: Bir insanın suratı ne kadar büyük olabilir ki??? Kusuruma bakmasın ama tabela gibi resmen. 

Neyse...

Fon Müziği: Black Sabbath - Evil Woman

13 Temmuz 2009 Pazartesi

İçip içip eve gelme!



Şöyle bir LP kapağıyla karşılaştım bugün.

Anladığım kadarıyla içip içip eve gelen kocasına serzenişte bulunan bir country şarkıcısı ya da Oklahama'nın Kibariye'si falan heralde. (gerçi biraz Hülya Koçyiğit tipi var kadında ama)

Bu arada bu albüm ölmeden önce dinlememiz gereken 1001 albümden biriymiş.
Bir detay daha: Dalga geçtiğim kişi, country müzikte feminist akımın öncülerindenmiş. (sırf bu yüzden bile daha çok dalga geçebilirim ama geçmiyorum)

Fon müziği: Elbow - Don't Mix Your Drinks

9 Temmuz 2009 Perşembe

What Happened to the Caped Crusader???




Gelmiş geçmiş en karizmatik kahramanlardan biri olan Batman, neden hep birilerinin elinde oyuncak oluyor acaba?

Böyle su tabancası mı olur yahu?

Fon müziği: Red Hot Chili Peppers - Breaking the Girl

7 Temmuz 2009 Salı

Çizgi Roman Tutkusu

Sürekli uğrayan 13-14 yaşlarında bir çocuk var. Genelde fiyat sorup fazla pahalı olmayan serileri toplamaya gayret ediyor. En son annesiyle geldi bu. Hulk: Felaket adlı kitabı almak için para biriktirmiş. Ama belli ki ekmek almaya gönderildiğinde artan bozuk paralardan yapılmış bir servet var ortada. Bir avuç dolusu 5krş ve bir o kadar da 10krş la yaptı ödemeyi. Giyim tarzımız hiphop. Bol tişört, kafada kocaman bir şapka. Ama kafadaki şapka KESK şapkası.
"Okuması en zevkli çizgi roman budur işte" dedim çocuğa. Bir azim var ortada. Kasmış onu almak için. Bu vesileyle .cbr formatında çizgi roman indirip okuyan bütün arkadaşların da bir kez daha kulaklarını çınlatabilirim.

Fon müziği: Babe Ruth - The Mexican

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Conan

Sevgili günlük,

Bugün Tufan yanıma uğradı.
Masada duran "Barbar Conan'ın Vahşi Kılıcı" adlı kitabı gösterip:
"Abi sen bu kitabı okudun mu?"
diye sordu ve günüme renk kattı.

Fon müziği: Bobby Wommack - 110th Street

24 Haziran 2009 Çarşamba

OTORİNOLARİNGOLOG

Böyle bir tabela gördüm Kızıltoprak civarında. Caddebostan'a gitmeye çabalarken, dolmuşun durduğu bir kırmızı ışık, literatürüme bir kelime daha eklemiş oldu.
Kulak-Burun-Boğaz Uzmanı demekmiş bu.
Tabelaya bunu bu şekilde işleyen bir doktorun muaynehanesine kaç kişi sinüzit ya da orta kulak iltahabı şikayetiyle gider çok merak ettim. Bundan şahane yarışma sorusu da olurmuş aslında.
25.000 TL değerinde ama. Daha fazla etmez.

Fon müziği: Stereolab - People do it all the time

NE ACAİP?

Dün gece zap yaparken gördüm. Star'da falandı galiba, karıları-kocaları ayrı düşürmüşler. Bu konseptte bir yarışma yapmışlar. Adama sordular:
-Evliliğinizdeki en kötü anınız nedir? (ya da buna benzer bişey)
-Nikahta hanımın ayağına nasıl basacağımı bilemedim. Topukla basmışım. Serçe parmağı kırılmış ehue ehue. Halbuki ayağımın ucuyla hafifçe basmam gerekiyormuş.
şeklinde cevap verdi adam.
Güzel ve neşeli bir an oldu benim için. Devam ettim zaplamaya.

Fon Müziği: Sofa Surfers - White Noise

Sıcak

Çok sıcak...
Sıcağı seven bir bünye olarak, Ege-Akdeniz sıcağını o kadar çok özlüyorum ki...
İstanbul sıcağıyla aralarındaki fark şu bence:
Ege-Akdeniz sıcağı, 200 derecede önceden ısıtılmış fırında, usulca nar gibi kızarmaya benziyor.
İstanbul sıcağı dediğin şey, McDonalds vs. fritözü gibi. Birsürü patatesle aynı dar alanda ve vıcık vıcık bir ortamda kızarmak gibi...

Fon müziği: Gescom - Go Sheep

21 Haziran 2009 Pazar

BİR KHITAI BEDDUASI

Savage Sword of Conan okurken öğrendim: "May you be cursed to live in interesting times"
altyazı: "ilginç zamanlarda yaşamak için lanetlenesin" ya da "ilginç zamanlara gelesin".

Fon müziği: Pink Floyd - Dogs

20 Haziran 2009 Cumartesi

...

şimdilik bu kadar.